Aikido Nedir

Aikido’nun merkezinde ‘ki’  kavramı, diğer bir deyişle ‘yaşam gücü’ kavramı yatar. Aikido çalışmaları, her bireyin içinde akmakta olan evrensel ki‘nin birliğini sağlamaya yöneliktir. “Ahenkli Ruhun Yolu” olarak Türkçeye çevirebileceğimiz Aikido’da, diğer budo sanatları gibi, tekniği, bedeni ve zihni birleştirmeyi amaçlar. Kişinin Aikido’yu yüreğinde taşımasının yolu, Ai-ki“nin (ki ile uyumun) kökeninde yatar. Bu da aikidonun kurucusu Ueshiba Morihei’e göre “sevgi”dir.

Budo

Budo sözcük anlamı olarak “savaş yolu” demektir. Aikido da bir budo sanatı olduğundan, Aikido teknikleri, Japonya’nın feodal zamanlarında yer alan savaşçıların geliştirdiği muharebe tekniklerinden faydalanılarak ortaya çıkmıştır. Öte yandan, Morihei’nin felsefesi, kullanılan teknikler ile göğün ve yerin ruhunu bir araya getirmeyi, böylece bedeni ve zihni, her şey için koşulsuz olarak var olan sevgi ile eğitmenin bir ‘Yol’unu yaratmayı amaçlamaktadır.

Ai-ki“deki “sevgi”, arınma ve aydınlanmaya giden yol olarak kişinin egosunu ve samimiyetsizliğini dindirmeye çabalar. “Aikido”daki teknikler disiplin gerektirir ve “evrenin yasaları” vasıtasıyla bedeni ve zihni bir araya getirmeye çalışan sürekli yolculukta bir araç rolündedir. Asıl amaç tekniklerin mükemmelliği değildir; uygulayanın karakterinin ve insanlığının evrenin yasalarına uygun olarak gelişmesidir.

Doğayla Uyumlu Güçlü Bir Merkez

Yıllar boyu sıkı bir şekilde Aikido çalışan kişiler, tekniklerinde ve davranışlarında nazikçe kendini gösteren içsel güç ve enerjiyi geliştirebilirler. Doğadaki bütün hareketler tutumlu ve mantıklıdır. Ayrıca hepsi sabit bir merkeze sahiptir. Her şeyin doğasında “sabit bir merkeze sahip olma ilkesi” bulunmaktadır ve Aikido çalışanlar merkezlerini, doğanınkiyle uyumlu hale getirme çabası içindedirler.

Bu ilke, Aikido’nun mükemmel bir şekilde merkezlenmiş olan, akışkan ve dairesel kendine has hareketlerinde açıkça ortadadır. Aikido’da görülen dairesel hareketler, enerjinin en iyi şekilde kullanımını sağlayarak saldıranın boyutuna ve gücüne bağlı olmaksızın, saldırıya karşı savunma yapma olanağı tanır. Aikidoyu her yaştan ve milletten birçok insan için cazip kılan şey, tekniklerindeki ve hareketlerindeki bu nezakettir.

Aikido’nun Tarihi

Aikido Öncesi Dönem

Artık Aikido sözcüğü dünya çapında bilinmektedir. Bu budo sanatının kurucusu Ueshiba Morihei (1883-1969), günümüzde Wakayama İli olarak bilinen bölgede doğmuş ve 1897’de birçok dövüş sanatını çalışmaya başlamıştır.

Günümüze ulaşan kayıtlara göre, Kito-ryu, Gato-ha Yagyu-ryu ve Daito-ryu dâhil olmak üzere çeşitli jujutsu stilleri öğrendi. Çalışmaları sırasında, öldürerek kazanmayı düstur edinmiş mevcut ideallerden şüphe duymaya başladı. Bu memnuniyetsizlik Morihei’nin Aikido’yu kurmasındaki itici gücü oluşturdu.

Kasım 1919’da, Hokkaido gelişim projelerinde çalışırken Morihei babasının kötü sağlık durumunu bildiren bir telgraf aldı. Hokkaido’dan ayrıldı ve memleketine dönerken trende, hastalıkları iyileştirmek için mucizevî güçleri olan biri hakkındaki bir konuşmaya kulak misafiri oldu. O kişi Omoto-kyo dini hareketinin lideri Deguchi Onisaburo (1871-1948) idi.

Hasta babasına yardımcı olabileceğini düşündü Morihei. Onisaburo’nun yardımını istemek için Kyoto eyaletindeki Ayabe’nin yolunu tuttu. Deguchi Onisaburo ile karşılaşması kaderini belirleyen bir olay oldu ve tinselciliğe olan hayranlığının artmasını sağladı. Ertesi yıl 1920’de Morihei, Ayabe’ye taşındı ve orada bir dojo kurdu. 1922’den itibaren kendi savaş sanatı tarzını “aiki-bujutsu” olarak adlandırdı.

1925 yılında bir gün Morihei hayatını değiştirecek bir aydınlanma yaşadı. Her şey sevgiyle örtüldüğünde ve doğal enerji ya da ki ile aktığında, gerek kişinin kendisinin, gerekse başkalarının zihin, ruh ve bedende bütünleşebileceğini fark etti.   Bu farkındalık daha şiddet içeren ve çatışmacı savaş sanatları karşısında onun felsefesinin temeli oldu.

1927’de Amiral Takeshita Isamu’nun daveti üzerine Tokyo’ya taşındı. O tarihten itibaren Tokyo kendi savaş sanatını tanıttığı etkinliklerin merkezi oldu. 1931’de Wakamatsu Shinjuku’da Kobukan dojo’yu inşa etti.  Sağlık Bakanlığı, hükümet teşkilatının faaliyetleri kabul ettiğinin göstergesi olarak, 1940 yılından itibaren kuruluşuna maddi yardım toplama izni verdi.

İlk öğrencilerinin hepsi de (askerler, asilzadeler, işadamları vb.) kişisel bağlantılarla tanıştırılmıştı.  Konuya ilgili özel gruplardan gelen eğitim isteklerini kabul etti, ancak başlangıçta halka açık ders vermedi. Morihei, Aiki-bujutsu’nun kitlelere öğretilmesi halinde tekniklerin alçakça amaçlar için gelişigüzel kullanılacağından endişe ediyordu.

Aikido’nun Kuruluşu

Morihei’nin sanatının adını Aikido olarak değiştirmesi büyük olasılıkla 1942 yılına rastlar. O zamana kadar Aiki-jujutsu, Ueshiba-jujutsu, Aiki-budo ve Aiki-bujutsu gibi birçok ad kullanılmıştır. Bu değişiklik, o zamanlar Japonya’daki harp sanatlarını bir şemsiye altında toplayan Dai-Nippon Butokukai adlı organizasyonla ortaklık kurduğu zamanlara denk gelir. Aynı yıl, Morihei’nin oğlu, Ueshiba Kisshomaru, organizasyonun baş dojosu olan Kobukai Hombu Dojo’nun başına getirilmiştir. Bütün idari işler Kisshomaru’ya devredildiğinden, Morihei Aikido’yu yaymak için daha fazla imkân elde etmiştir. 1947’de yeniden teşkilatlandırılan Kobukai adı Aikikai olarak değiştirilmiştir.

Aikido Tarihinde Savaş Sonrası Dönem

Aikido halk arasında daha çok savaş sonrası dönemde yayılmıştır; ancak o zamana kadar pek az insan tarafından duyulmuş ve görülmüştür. Hombu Dojo, varlığını daha büyük bir kitle üzerinde hissettirebilmek için, eğitmenlerini üniversitelerde kulüp kurmaları için göndermeye karar vermiştir. Aikikai, 1955’ten itibaren, üye sayısını arttırmak amacıyla birçok küçük gösteri ve ders düzenlemiştir.

Aikikai, ilk büyük Aikido Embu Taikai etkinliğini (gösterisini) Mayıs 1960’ta, Tokyo’da düzenlemiştir. Aikido çalışan 180 kişi, salonu dolduran 1600 izleyici karşısında Aikido tekniklerini sergilemiştir. Bu gösteri, hala pek bilinmeyen Aikido’nun uygulayıcılarının niteliklerinin yükselmesine katkı sağlamıştır. Böylece Embu Taikai her sene yapılmaya başlanmıştır ve günümüzde 7500’den fazla katılımcıya ev sahipliği yapmaya devam etmektedir. Bu etkinlik, çok sayıda kişiye yer sağlayabilmek için Nippon Budokan’ın ana dojo’sunda düzenlenmektedir.

Aikikai Vakfı’na yardımcı bir yapı olarak, 1961 yılında Ulusal Öğrenci Aikido Federasyonu kurulmuştur. Aynı yılın aralık ayında, Aikido’yu Öz Savunma Kuvvetleri aracılığıyla ulusal düzeyde desteklemek için, Savunma Bakanlığı bağlı Aikido Birliği göreve başlamıştır. Hızla artan üye sayısından dolayı, 1968’de Tokyo’da yeni bir üç katlı Hombu Dojo inşa edilmiştir ve 1973’te bu binaya iki kat daha eklenmiştir. Bu bina düzenli çalışmaların yapılmasının yanında, Aikido’nun eğitici felsefesinin öğreten Aikido Gakko’ya da ev sahipliği yapmaktadır. Aikido Gakko, Tokyo Büyükşehir İdaresi tarafından tanınmış başlangıç ve orta seviye programlarının yanı sıra ileri seviye kurslar da sunan tek resmi Aikido okuludur.

Ueshiba Morihei 26 Nisan 1969’da, Aikido’nun popülerlik kazanmaya başladığı sıralarda, 86 yaşındayken vefat etmiştir. Sonrasında, oğlu Kisshomaru, ikinci Doshu olmuş, diğer bir deyişle Aikido’daki en yüksek konuma gelmiştir.

Morihei’nin vefatından sonra da Aikido yayılmaya devam etmiştir. Tüm Japonya Aikido Federasyonu, Mayıs 1976’da Aikikai’ye yardımcı organizasyon olarak kurulmuştur. Uluslararası Aikido Federasyonu da aynı yılda kurulmuş olup ilk toplantısını Ekim ayında gerçekleştirmiştir.

Aikido Kavramı ve Teknikleri

Daito-Ryu ve Aikido

Morihei, “Ai-ki Yolu”nun nasıl evrildiğini ve ideallerinin diğer harp sanatlarının yorumlarından nasıl farklı olduğunu açıkladı. “Ben şu ana kadar Yagyu-ryu, Shin’yo-ryu, Kito-ryu, Daito-ryu ve Shinkage-ryu dâhil olmak üzere birçok dövüş sanatını çalışmış olsam da, Aikido bunların bir karışımı değildir.” Ai-ki teriminin Morihei tarafından çalışılan bu klasik stillerde de yaygın olarak kullanılması, özde de aynı oldukları yanılgısına yol açmıştır. Özellikle Daito-ryu’da bu durum geçerlidir; öyle ki bazı hatırı sayılır Japon ansiklopedilerinde Aikido ile Daito-ryu aiki-jujutsu arasında ayrım gözetilmemiştir. “Oluşturduğum bu ‘Yol’a Aikido demeye karar verdim. Klasik savaşçıların benimsediği ai-ki ile benim yorumladığım ai-ki arasında önemli bir fark var.”

Morihei, Daito-ryu’yu “dirilten” Takeda Sokaku (1859-1943) ile Nisan 1915’te, Hokkaido’da bir imar işi üzerinde çalışırken tanıştı. Morihei , hemen Sōkaku’nun öğrencisi olup her fırsatta onunla çalışmaya başladı. 1916 yılının Mart ayında Sōkaku, Morihei’yi bir eğitmenlik izni ve okulun ustalık belgesiyle ödüllendirdi.  Morihei’nin Takeda Sōkaku ile olan ilişkisi eski jujutsu hocalarıyla olan ilişkilerinden farklıydı. Morihei, Takeda Sokaku’nun vefat ettiği 1943 yılına kadar kendini ona adamış bir öğrenci oldu.

Sonraki yıllarda bir gazete muhabiri Morihei’ye, “Aikido‘yu Daito-ryu öğrenirken mi keşfettiniz?” diye bir soru yöneltti. Morihei’nin verdiği cevap ise, “Hayır, aslında Usta Takeda’nın gözlerimi Budo‘ya açtığını söylemek daha doğru olur” oldu. Usta Takeda, Morihei’ye, eğer savaş sanatlarını öğreniyorsa, kazanmak için tüm gücünü kullanması gerektiğini öğretmişti.  Fakat Morihei ne pahasına olursa olsun kazanma fikrinden kuşku duymaya başlamıştı. Bu şüphecilik jutsu‘dan do‘ya, diğer bir deyişle teknik ustalıkla kazanmanın öneminden kendini geliştirme ‘yol’una geçişinde ona rehberlik etti.

Budo ve Aikido

“‘Budo’nun kaynağının kutsal sevgi ve her şeyin korunması isteği’ olduğunu anladığım an yanaklarımdan süzülen yaşları engelleyemedim. Bu farkındalıktan sonra, bütün dünyanın evim olduğunu düşünmeye başlamıştım. Güneş, ay ve yıldızlar… Sanki hepsi benimmiş gibi hissediyordum. Mevki, hürmet görme ve dünyevi mülklere karşı arzum tamamen kaybolmuştu. Anlamıştım ki, ‘Budo diğer insanlara kuvvetinle veya silahınla zarar vermek ya da dünyayı silahların gücüyle yok etmekle alakalı değildi. Gerçek budo, evrensel enerjiyi (ki), dünya barışını korumaya, her varlığın uygun bir şekilde oluşmasına, onları geliştirmeye ve tehlikelerden korunmalarına yönlendirmek demekti’. Başka bir deyişle, ‘Budo eğitimi her varlığı korumak ve içinde koşulsuz kutsal sevginin gücünü yeşertmek içindi.’”

Morihei dini bir mizaca sahipti ve sık sık ‘kutsiyet’ veya ‘tanrılar’ anlamına gelen “kami” sözcüğüne atıfta bulunurdu. Onun amacı Aikido‘nun kendine özgü esas ruhunu içerecek şekilde, muharebeye yönelik savaş teknikleri ile barış ve uyum için olan Budo’nun ayrımını yapmaktı. Daha basit bir ifadeyle, başkaları ile ortak bir zeminde buluşmanın ve anlaşmanın, güç kullanmaktan ve üstesinden gelmek için dövüşmekten daha önemli olduğunu düşünüyordu.

Aikido’nun önceliği uzlaşma ve uyum olduğundan, çarpışma başlatmak için kullanılan saldırı teknikleri bulunmaz. Uke bir saldırgan gibi davranır ve saldırıyı başlatır;  tori ise tekniğini savunma amacıyla kullanır. Bu yüzden Aikido’da karşılaşma ve rekabete dayalı randori (serbest dövüş) yoktur.

Ki’yi bilimsel bir açıklaması olmadığı için reddeden bazı kişiler vardır. Bazı kişilerse bu terimi sıklıkla kullanır ve bu terim herkes için farklı bir anlama gelir. Morihei, ki’nin bedeni ve ruhu birine bağlayan bir enerji olduğuna inanıyordu. Ki insanın yaşam gücünün kaynağı ve tüm doğal olaylarda akış halinde olan enerjidir.

Aikido’nun Teknikleri

Aikido‘da teknikler dairesel hareket üzerine kuruludur. Rakibinizi dairsel bir manevra yaparak fırlatıp atarsınız. Bir küreyi andıran hareket kişinin karşıt güçle çarpışmaktan kaçınmasına izin verir ve uyum sağlamayı kolaylaştırır. Hareketler yumuşak ve kesintisiz olduğu için ki hiçbir azalma olmadan düzgün bir biçimde tekniğin içinden akabilir.

Teknik sırasında bir çember çizmek için merkez noktası tıpkı dönen bir topacın merkez ekseni gibi sabit olmalı ve sallanmamalıdır. Topaç yüksek bir hızla dönmesine rağmen çok az gereksiz hareket vardır ve yine de mükemmel bir şekilde duruyormuş gibi görünür. Ancak başka bir nesneden etkilendiği zaman bu nesne, “hareket içindeki durgunluğun” (sei-chu-do) gösterdiği gizli güç tarafından geri püskürtülür.

Morihei bu durumu “Sumikiri Prensibi”, yani beden ve zihnin toplam berraklığı olarak tanımlardı. Morihei’nin bu kavramın farkına vardığı ana dair meşhur bir hikâye vardır. 1923’te Morihei Omoto-kyō’nun lideri Deguchi Onisaburō’yla birlikte Moğolistan’a bir yolculuk yapmaktaydı. Dağlık bir bölgeden geçerlerken haydutlar tarafından beklenmedik bir saldırıyla karşılaşmışlardı. Her yandan üstlerine kurşun yağıyordu ve tıpkı Morihei’nin de düşündüğü gibi hepsi ölebilirdi. Birden kendini toparlanmış ve odaklanmış hissetti. Bir şekilde kurşunların nereden geldiklerini sezerek herhangi birinin kendisine isabet etmesinden kaçınmayı başardı ve bunu tam geldikleri anda kurşunların geldiği istikametin dışına sıçramadan yalnızca vücudunu çevirerek yaptı.

Bu sükûnet hali ‘sumikiri’ olarak betimlenir. Daha sonradan bu sumikiri ve sei-chū-dō deneyimini başkalarındaki düşmanca ve ölümcül niyetleri hissetmesini sağlayan şey olarak tanımladı. Birçok kişiye esrarengiz gelse de unutulmamalıdır ki, bu olağanüstü olay, merkezin sabitliğini korumanın şart olduğu üzerine yıllar süren sıkı bir eğitimin ardından gelmişti.

Aikido Kavramındaki Ki

‘Merkezi kendinde toplamanın’ ilk adımı, göbeğin hemen altında bulunan seika-tanden‘den nefes almaktır. 

Nefes kontrolü ki‘nin doğal ahenginin evrensel enerjiyle tam bir eşzamanlılık içinde vücut boyunca akmasına olanak sağlar. Seika-tanden aynı zamanda “hara” olarak da bilinir. “Hara gu suwaru” (harası oturuyor) tabiri sakin ve huzurlu kişileri tanımlamak için kullanılır.  Böylesi bir zihinsel ağırbaşlılık ve manevi güce fiziksel beden eğitilerek ulaşılır. Eğitim başlamadan önce Aikido çalışanlar sık sık, ki‘ye odaklanmayı amaçlayan “furitama” olarak adlandırılan bir egzersiz yaparlar. Bu uygulama ve nefes egzersizleri Aikido çalışmasında oldukça önemlidir.

Aikido‘da yıllar boyunca uyumlu olmayı ve doğal yasalara karşı gelmemeyi öğrenmek için çalışan kişiler, nesneleri zorla kontrol etmeyi de denemezler. “Shizentai”, yani doğal ve rahatlamış olma durumunu sergilerler.  Ki‘nin istikrarlı ve kesintisiz akışını sürdürebildikleri sürece, dairesel hareket ediyor görünmeseler bile, hareketlerini de uyumlu ve doğal olarak uygulayabilirler. Morihei, Aikido‘da hiç bitmeyen geçişi açıklamıştır[1].

“Bildiğiniz gibi, Aikido teknikleri yıldan yıla sürekli olarak değişiyor. Bu, Aikido‘nun temel ilkelerinden biridir. Bu gibi durumlarda, dojo‘nun bir üyesi olarak yanınızda duracağım ve araştırmamı yürütmeye devam edeceğim. Aikido‘da belirlenmiş bir biçim yoktur ve tüm yönleri ruhun öğretileridir. Kişi, incelik isteyen hareketleri yapabilmek için asla sadece biçimle meşgul olmamalıdır”

Böylelikle, eğer eğitim gören kişi beden ve zihnin merkezini düzeltebilirse, ki serbestçe akar ve insan çok sayıda teknik varyasyonlar uygulayabilir. Morihei’nin “Aikido‘da belirlenmiş bir biçim yoktur” ifadesiyle kastettiği şey budur. Ai-ki ilkesi mevcut olduğu sürece tüm teknikler Aikido‘nun felsefesine uygun olacaktır.

Merkez gerek fiziksel harekette, gerekse zihinde korunur. Eğitim alan kişi uzun yıllar boyunca merkez kavramını geliştirerek, hem fiziksel, hem de zihinsel olarak ustalıkla hareket etmeyi ve başkalarıyla çatışmaktan nasıl kaçınabileceğini öğrenir. Aikido öğrencisi en sonunda nasıl bir durumla karşılaşırsa karşılaşsın, onunla etkili bir biçimde baş edebilmek için zihinsel sakinlikle fiziksel beceriyi bütünleştirmeyi öğrenecektir. Bunun yanında diğer insanlara saygı duymayı ve uyumlu ilişkilere değer vermeyi de öğrenir.

Aikido Felsefesi

Kisshomaru, “Eğer budo modern çağda yaşayan insanlar tarafından günlük hayatları sırasında kullanılamıyorsa, şüphesiz ki o zaman bir amacı yoktur.” yorumunu yapmıştır. Felsefesi derin ve ağır olmasına rağmen Aikido, öğrenmesi zor bir budo değildir. Her halükarda, bireye ve topluma olan faydaları potansiyel olarak müthiştir. Paradoksal olarak, Aikido öğrenen kişi, savaş tekniklerini öğrenerek barışçıl ve bilge bir dünyaya geçiş yapar. Morihei’nin sözleriyle:

“Gerçek budo, kendi benliğini disipline etmek ve savaşma isteğini kaybetmektir… Tüm düşmanlarını kaybetmek ve benliği tamamlamak için kesin bir yoldur. Harp teknikleri, evrenin yasalarına göre ruhun ve bedenin birliğe ulaşması yolunda gereken disiplini verir. Teknikler, ‘Yol’ için gereken ortamı sağlar.”

Aikido‘nun sözü edilen hedeflerine ulaşmak için tekniklerin gönülsüz bir şekilde çalışılmamalıdır. Waza’nın, yani tekniğin, mükemmel olarak nitelendirilebileceği bir nokta yoktur. Eğitimlere devam edildiği sürece waza’nın gelişiminde bir sınır olmayacağı gibi, kişinin bir insan olarak niteliklerini besleme potansiyelinin de sınırı yoktur.

“Benliğinden kötülüğü çıkarıp atmak, uyumu yakalamak ve evrenin doğal düzeniyle bir olmak… Bu, evrenin zihnini insanın kendi zihni kılmasıdır.  Evrenin zihni nedir? Geçmişte ve günümüzde, evrenin her bir köşesinde bulunan o müthiş sevgidir… Gerçek budo sevginin hareketidir. Öldürmek ya da dövüşmek değildir, aksine her şeyin yaşamasına, büyümesine ve gelişmesine müsaade etmektir.”

Bu felsefe Aikido’nun ideallerinin doruk noktasıdır. Aikido’daki en önemli arzu, kendini düşmanlıktan ve rakibini yenme dürtüsünden kurtarmaktır.

Budo’nun rakibinden daha güçlü olmak ve onu mutlaka yenmekle ilgili olduğunu düşünmek ciddi bir hatadır. Gerçek budo‘da düşman yoktur. Gerçek budo evrenle bir bütün olmaktır. Evrenin merkeziyle bir olmaktır. Biz Aikido‘da sert olmak ya da rakibini yenmek için eğitim yapmayız. Bunun yerine tüm insanlık için barışa küçük de olsa bir katkı yapmaya çabalarız. Bu yüzden, evrenin merkeziyle uyumlu olmalıyız.”

Aikido Eğitimi

Aikido eğitimleri, temel tekniklerin farklı cüsse ve güçte pek çok farklı eşle tekrar edilmesini içerir. Aikido öğrenen kişi saldırganlık duygularını yumuşatır. Çalıştığı eşine karşı koymaktansa, birlikte çalışmak ve onun enerji ve tekniklerinin akışıyla doğal olarak uyumlu tepki vermek amacını taşır. Bu ilkeler öğrenen kişinin aynı zamanda kişiliğinde de ortaya çıkar. Temel teknikleri titizlikle çalışmak öğrenciye saygılı olmayı, her şeyin değerini bilmeyi, içten ve dürüst karakterli bir insan olmayı öğreten bir araçtır. “Önemli olan başkalarını değil kendini düzeltmektir. Ai-ki budur. Bu, ai-ki’nin işlevi ve her bir bireyin yükümlülüğüdür.” Aikido tevazu gerektiren, benliğini tamamlama yoludur. Öğrenciler, diğerlerini yenmeye ya da onlara zarar vermeye dair hiçbir niyet taşımaksızın ciddiyetle birbirleriyle karşılaşırlar. Bu ilkeleri Aikido’yla somutlaştırmak için kişi etkin bir şekilde çalışmalıdır. Öğrencilere, aşağıdaki üç kuralla uyumlu olarak çalışması öğretilir:

  • DEVAMLILIK

Antrenmanlara sürekli devam etmeden asla Aikido’ya hâkim olamazsınız. Tekniklerde uzmanlaşmak için yeterince uzun çalıştığınız zaman Aikido’nun hazzı ve derinliği daha belirgin hale gelecek, hatta devam etmek için daha büyük bir dürtü sağlayacaktır.

  • UYUM

Eğitmenin tavsiyesine saygıyla uyun ve onun tekniklerini açık bir zihinle gözlemleyin.

  • MERAK

Teknikleri size öğretildiği biçimde uyguladığınıza inansanız bile başlangıçta güçlüklerle karşılaşmanız gayet doğaldır. Tekniğinizin eğitmeninkinden neden veya nasıl farklı olduğunu anlamaya çalışmalısınız. Uysal, ancak aynı zamanda meraklı ve araştırmacı olmak öğrenmenin en hızlı yoludur.

Ai-ki’nin yolu sınırsızdır. Ben yetmiş altı yaşındayım ama hala öğreniyorum. Aikido’da gök ve yer çalışma alanıdır. Eğitimin çilelerle dolu yolunda bir ufuk çizgisi, bir son yoktur. Eğitim, hayat boyu süren bir arayış, ebediyen devam eden bir yoldur. Dolayısıyla bu yolda yürümeye karar veren bizler, yer ve göğün büyük sevgisini kalbimizde yeşertmek için çalışmalı, budonun gerçek yoluna göre her şeye karşı sevgi göstermeyi görev edinmeliyiz.” (Ueshiba Morihei)

[1] Japonca takemusu-aiki diye de tanımlanır.

Kaynak: Nippon Budokan (2009) BUDO, The Martial Ways of Japan, Japonya.

Çeviren: Aikido’nun tarihi adlı bu yazı kitaptan ODTÜ Aikido Topluluğu üyeleri Nergis Karabulut, Filiz Yeniköylü ve Hatice Aydın tarafından çevrilmiş son kontrolleri ve düzeltmeleri ODTÜ Dojo eğitmeni Utku Havuç ve Bilkent Üniversitesi Aikido Dojosu Eğitmeni Tayfun Evyapan tarafından yapılmıştır.